9 Haziran 2019 Pazar

Yazmak güzel şey be kardeşim


N'oldu da yazmaya başladın durduk yere? 

Öncelikle yeni blog'a sonra blog adına kendime ardından bu satırlarla karşılaşan herkese selamlar. Bu ilk yazımda yazma isteğine neden olan dürtülerden, neden bir blog açtığımdan bahsedeceğim. Yazın konusunda öyle aman aman bir iddiam olmamakla beraber bu alanda kendimi geliştirmek, edindiğim deneyimleri paylaşarak değer üretmek, benzer arayıştaki insanlarla etkileşim kurabilmek adına bu işe girişiyorum. Aslına bakarsan blogu yeni açıyorum ama daha önceden yazmaya başlamıştım da paylaşmıyordum.

Yazma hikayemin evveliyatı sanıyorum 2012 yılında Türk Hava Yolları'nın kabin memurluğu mülakatında dayanıyor. Olay şöyle gelişti; Marmara İletişim'de okurken okula başka bir okuldan Müge diye bir kız geldi. Bu kız hem THY'de kabin amiri hem anne hem eş hem de bir üniversite öğrencisiydi. Azmine hayran olduğum nadide insanlardan bir tanesidir. Sonra THY'de çalışmanın avantajlarından bahsetti ve başvuru konusunda beni cesaretlendirdi ve sınava girdim. Yazılı İngilizce kısmını ardından en boy kısmını, kurul mülakatını, psikolojik mülakatı geçtim. Geldik İngilizce mülakat bölümüne, girdim içeri karşımda başsavcı suratlı bir adam gözlüklerinin üzerinden bana bakıyor. "Welcome. Have a seat please" "Thank you" genel tanışma ve sonrasında ünlü soru geldi: "What is your purpose in life" Hiç beklemediğim bir soruydu. Bana bu soru Türkçe sorulsa bile öyle kalakalırdım. Sonuç olarak bir iş görüşmesi değil İngilizce mülakatı olduğunu unutum cevap düşünmeye başladım. Desene "bilmiyorum, hiç düşünmedim, bunu sizinle paylaşmak istemiyorum" de istersen İngilizce dedikten sonra nema problema. Sonrasında mülakatlarda hiç istenmeyen bir duraklamanın ardından -sanki günlük hayatımızda her şey akıştaymış her soruya şak cevap veriyormuşuz gibi- "Happiness" cevabı çıkıverdi ağzımdan. Daha ben nefes alıp gardımı almadan nasıl mutlu olacaksın, mutlu olmak için neler yapıyorsun nevi sorularla işini yapmaya devam etti. Ben o anda bir yandan hayat amacımı bir yandan da nasıl mutlu olacağımı düşünüyorum. Diğer yandan hayatım hızla geçiyor gözlerimin önünden kendime mutluluk formülleri arıyorum. Eş zamanlı olarak vücüt sıcaklığım yükseliyor hafiften bir terleme, yüzde bir kızarıklık baş gösteriyor derken Good luck! sesiyle düşünce dünyasından tekrar adamın sunta mobilyalarla bezenmiş bana göre o an dünyanın en sıkıcı ve dışarı çıkılması gereken odasına döndüm, good luck! kelimesi sanırım "sen daha çok düşünürsün genç adam" anlamına geliyordu.  

Bu kısa anının sonucunda elendim. Fakat elenmemin yolunu açan bu soru yazma konusunda benim  pekiştirici gücüm olmuştu. Takip eden günlerde yazmaya başladım. Yazdığım metinler gayet kısa ve alelade deneme ile günce arası serbest yazılardı  Bu yazılarımı yazarken bilgisayar kullanmadım, direkt olarak defter tutuyordum. Bunu hala ara sıra yaparım, dolma kalemle gramajlı kağıda yazmak ayrı bir zevktir, kapa parantez.

Yazmayla fazlasıyla haşır neşir olduğum diğer bir dönem ise Karadağ'da zamanlarıma tekabül ediyordu. 2017 yazında Karadağ diğer deyişle Montenegro'ya gitmiştim. Giderken yerleşme düşüncem vardı ve sürekli gözlem yapıyordum bir bunları kayıt altına almak için, bir de orda yaşamak istemediğimi anlayınca sonrasında kendimi suçlamamak, dönem şartlarını kaydetmek adına raporu andıran yazılar yazdım. Çünkü tarihi bir olaydan geçmişte verdiğiniz bir karara kadar dönem şartlarını bertaraf edip şimdi üzerinden değerlendirme yapma eğiliminde oluyoruz. Şimdiki aklım olsaydı diye bir kalıbımız var mesela. Bu bilinçle bu satırları yazarken bile kendimi demekten alıkoyamıyorum :) Daha fazla kalsaydım keşke demiyorum ama dediğim başka şeyler var. İlerleyen günlerde o yazılarımı da Bir Göç Kalkışması başlığıyla derlemeyi planlıyorum. İyi ki o günleri yazmışım da şimdiki aklımla dönüp dönüp okuyorum.

Bir sen eksiktin

Evet bende geldiğime göre yola çıkabiliriz. Koskoca sosyal medya aleminde her gün milyonlarca paylaşım yapılıyor fakat içerik üretim oranı %5'lerde. Bu ortamda içerik üretmeyi, değer ortaya koymayı, kaliteli etkileşimde bulunmayı değerli bulduğum için bu yola çıkıyorum. Youtube var Podcastler var blogun modası geçmedi mi yeaa? diyebilirsin bana Vlog ve Podcastlere baktığımda ilgiyle dinlediklerim genelde gazeteci, araştırmacı, bir konuda kitap yazmış yani yazmayla arası iyi olan insanlar o yüzden temel olarak bundan başlamayı tercih ettim.

Bize ne pişireceksin şefim?

İnanın o kadar planlı programlı girmiyorum bu işe. Elimde bir sürü malzeme var, deneysel bir şekilde reçeteleri oluşturup menüyü hazırlayacağız. Yanına da güzel bir kırmızı açarız. Sonra değme keyfimize.

"Su akar yolunu bulur." bu üstteki paragrafta kendine yer bulamadı, yazıdan da çıkmak istemedi o yüzden burda. 

Son olarak yazdığı blog ile bu blogu açmamda bana ilham olan Melis'e teşekkürü borç bilirim. Blogunu okumanızı da tavsiye ederim.



HAYIRLI UĞURLU OLSUN